Bazı yolculuklar vardır, unutulmaz… Yolculuğun içinde hikayeler , maceralar varsa anlata anlata bitiremez de insan… İşte böyle bir yolculuğu o günkü ruhumla paylaşmak istiyorum…
Tek başıma gittiğim Urfa’da üç gün boyunca fotoğraf çektim, gezdim, keyif aldım ve sonunda da bayramı ailemle geçirmek üzere Divriği’ye geçmeye karar verdim. Karayolu haritasına baktığımda aslında Urfa Divriği ne çok uzak ne de çok yakındı ama ben tahminen 6-7 saatte gidilebileceğini düşünüyordum, bu hesapla bana göre sabah erkenden ( saat: 8,30) Urfa otogarına gittim. İşte macera da burada başlıyor:
Sivas’a otobüs öğleden sonra kalkıyor ve gece yarısında en az 10 saatlik bir yolculukla Sivas merkeze varıyormuş, gecenin o vakti benim Divriği’ye geçmem imkansız olduğundan haritaya tekrar baktım, aktarma yapa yapa gitmeye karar verdim. İnsan bi sırt çantası ile yola çıkınca herşeye daha çabuk karar verebiliyor. Otogardan ilk araç nereye çıkıyorsa oraya gideyim dedim ve Adıyaman minibüsüne biniverdim… Şoförün yan koltuğuna oturdum. Hazır Adımayan’a gidiyorken görmeyi çok istediğim ancak bir türlü gidemediğim Nemrut’a gitme fikri oluştu anında 🙂 Şoför hemen tanıdık bir tur operatörünü aradı, akşam günbatımı /sabah gündoğumu için yer organize etmeye çalıştı, o an içimi inanılmaz bir heyecan kapladı. Biz daha Adıyaman’a varmadan sağanak yağış başladı, ne akşam ne de sabah Nemrut’a çıkış olmayacağı bilgisi geldi, hevesim kursağımda kaldı. Adıyaman otogarında indim ve Sivas’a araç sordum, en erken saat 4 ‘de sefer olduğunu söylediler, Malatya’ya minibüsle gidebileceğimi ve beş dakika içinde kalkacağını öğrenince zaman kaybı olmayacağından kendimi şanslı düşünüp biletimi aldım.
Çocukluğumda radyo haberlerinin sonunda yapılan hava ve yol durumu anonslarında duyardım” Adıyaman-Malatya karayolunun bilmem kaçıncı kilometresinde yaşanan heyelandan dolayı yol ulaşıma kapanmıştır ” , şoföre de aynen anlatıp sordum ” hala heyelan oluyor mu” diye, birazdan görürüz dedi gülümseyerek… Dere boyunca küçük bir minibüsle yolda ilerliyoruz, fotoğraf makinam boynumda, arada da camı açıp fotoğraf çekiyorum, yolcular meraklarını fazla saklayamadılar ve biri sordu ” bacım ne iş, nereye gidersin, niye çekersin, gazeteci misin?” . Yalnız, bi başına gezen Türk kadını pek görmemişler … Keyfime geziyorum, fotoğraf çekiyorum desem de çok inandıklarını sanmıyorum. Arada telefonlar çalıyor ama öyle bildiğimiz zil melodileri değil bunlar, biri Kürtçe türkü çalıyor, diğeri hayatımda ilk kez duyduğum bir türkü ezgisi, diğeri yerel bir türkücü…. Telefonlarını bulup cevap verene kadar türkünün yarısını dinlemiş oluyoruz 🙂 Derken , araç yolun ortasında durdu… Yolda heyelan olmuş yine … Allahtan küçük bir kaya parçası idi ve yol çok kısa sürede açıldı…
Yolu yarıladığımızda köy bakkalı gibi bir benzinlikte mola verildi, koca koca kazanlarda mısır kaynatılıyordu, iyi pişmiş bir mısır aldım, diğer yolcular bisküvi çay sigarayı tercih ettiler. 15 dk. sonra yeniden aracımızdayız… Malatya’ya vardığımızda öğlen olmuştu bile.
Malatya otogarından Sivas otobüsünün kalkmasına dört saat var, haritada iki parmak mesafedeki Sivas’a gitmenin bu kadar zor olacağını düşünmemiştim ama ben yolculuğumdan memnunum… Otostop filan yapsam ,karayolundan araçlar geçiyordur, kimse almaz mı diye sorduğumda anladılar ki kararlıyım ” Hekimhan minibüsüne bin ordan araç bak” dediler… Bir araç daha yaklaştığım için seviniyorum bu arada, Hekimhan minibüsüne bindim, minibüs tıka basa dolu, herkes Hekimhan’a gidiyor da Sivas’a neden kimse gitmiyor diye de içimden mırıldanıyorum… Yola çıkalı on dakika olmuştu ki şoförün telefonu çaldı, otogardan arıyorlar, hemen arkamızdan Kemaliye-İstanbul otobüsünün geldiği ve araçtaki turist bayanın ( beni kastediyorlar) jandarma noktasında inerek bu otobüse binebileceği bilgisi veriliyor… Ben yola çıktığım halde otogardakiler hiç tanımadıkları biri için olayı organize etmişler bile… Kendimi gerçekten özel hissettim ve çok teşekkür ederek jandarma noktasında Hekimhan minibüsünden indim…
Kemaliye – İstanbul otobüsü beklediğim yerde durarak beni aldı, otobüste boş koltuk olmadığından şoförün yanındaki merdivene oturdum, manzara izleyerek ve sohbetleyerek yola devam edeceğim için şanslıyım…Ancak otobüse bineli daha beş dakika bile olmamıştı ki bir caminin önünde namaz ve ihtiyaç molası verildi, tüm otobüs indi, cami avlusuna ilerlerken caminin kapalı olduğu anlaşıldı. Yolcuların nerdeyse tamamının 60 yaş ve civarı olması, diz problemleri, yaşlılık nedeniyle bu indi bindi olayı yarım saat sürdü, bir sonraki mola yerinde duruldu ve tüm ihtiyaçlar giderildi. Sivas’a girmeden bir benzinlikte indim.
Sivas otogarını arayarak Divriği minibüsünün geçerken beni almasını rica ettim, otobüs gelene kadar çay içip volta attım, Sivas’ın soğuğu meşhurdur, hava kararmaya başlayınca soğuk da iyice hissettirmeye başladı kendini. Minibüs dediği saatte benzinliğe geldi ve ben artık daha rahatım, sonuçta ilçe merkezine kadar bu araçla gidebileceğim. Tabi bu arada yol boyunca annem ” nerdesin, araç buldun mu, sordun mu, kaçta geleceksin” gibi cevabını çok da kestiremediğim soruları ile hep yanımda idi. Divriği yolu ince, karanlık, virajlı Slerle 2,5 saat sürdü. Köylülerin altın madeni, yol çalışmaları, hayvanlarının sorunları, tarlaların tohumları ve bilumum sohbetlerini dinleyerek zaman zaman da katılarak göz açıp kapayana kadar vardık Divriği’ye. Annem bir taksiyi ayarlamış, indiğim yerde taksi beni bekliyordu. Yolculuğumun artık son aracına bindiğimde sabah 8,30- akşam 8,30 yol hikayem gözümün önünden film şeridi gibi aktı…
“İnsanoğlu kuş misali, bi ordasın bi burda” derler ya… Benimki her ne kadar kuş misali gibi olmasa da sabah Urfa’dan sırtçantam ve fotoğraf makinamla çıktığım bu yolculuk 12 saatte köyümde sona ermişti. Urfa otogarında ” yahu iki parmak mesafedeki yer 10 saat olur mu, yavaş mı gidiyorsunuz, çok mu mola veriyorsunuz” diye sorguladığım aklıma geldi 🙂
Artık benim de unutamayacağım bir yol hikayem vardı…
8 yorum
Süpersin Oya hanım. Macerayı ben de yaşamış gibi oldum okurken.
Bazen akışa bırakmak gerekir Hülya hn, stres yapmadan , sonucu keyifli bitebilir 🙂 teşekkürler…
Hayata hep olumlu tarafından bakınca, keyif alırsın. Pozitif insan, zorlukların üstesinden gelen, cesur arkadaşım. Herşey gönlünce olsun. Herşey sana mutluluk getirsin.
Teşekkür ederim yol arkadaşım Rasim:)
programlasan, belki de tat alamayacaktın. keşke tavuk falan da olsaydı minibüste… ben de olsaydım hatta:) çok tatlı bir anı olmuş. yaşattın, tebrikler.
Aytencim eminim sen olsan daha da keyifli olurdu o yol 🙂
O kadar akıcı bir dille, öylesine başarılı anlatmışsın ki yürek dolusu tebrikler ♡♡♡
teşekkür ederim, insan keyifli yolculuk yapınca keyifle de anlatabiliyor 🙂