Romanya’nın orta ve batısını oluşturan Transilvanya bölgesi; tarihi, doğası ve kültürü ile Türklere çok da uzak olmayan bir coğrafya. Kaleleri, şatoları, muhteşem doğası ve elbette kitaplara, filmlere konu olan Drakula efsanesi hem aklımı çeldi hem de yolumu buralara kadar sürükledi.
Macaristan ile Romanya’nın sınırında olan Transilvanya için Macarlar Erdel ismini kullanmışlar, bölgenin tarihinde Macarlar da Türkler de etkin olmuş. Osmanlının 1526 yılında Macaristan ile yaptığı ve Macaristan’ın önemli büyüklükte topraklarını Osmanlıya kaptırdığı Mohaç Savaşında Transilvanya da Osmanlı yönetime geçmiş. 1683 yılına kadar Erdel Prensliği iç işlerinde serbest dışarda ise Osmanlıya bağlı kalmış ve sonrasında yine Macaristan topraklarına katılmış, 2. Dünya Savaşına kadar Romanya ile Macaristan arasında sürekli el değiştiren Transilvanya Bölgesi savaştan sonra Romanya’ya tekrar geçmiş ve günümüz Romanya’sının en büyük eyaleti.
Sinaia’ nın baştan çıkarıcı muhteşem yolları
Bükreş’den günübirlik aldığımız tur ile hem Bran Kalesi’ni ( Drakula’nın Kalesi) hem de Peles Kalesini göreceğiz. Turu sadece biz alınca, rehber kendi aracı ile bize (iki kişiyiz) özel bir tur programı gerçekleştirmiş oldu. İlk durağımız Bükreş’e 140 km uzaklıktaki Sinaia Kasabası. Transilvanya bölgesinin güney sınırındaki bu kasaba Peles Kalesi ile meşhur. Yaklaşık 1,5 saat süren yol boyunca gördüğümüz manzara, orman, ağaçlar mevsim sonbahar olunca dudak uçuklatıcı güzellikte… Karayolu ile sık sık paralel düşen tren yolunu gördükçe içimden ahh çektim, keşke daha fazla zamanımız olsaydı da trenle bu güzel ağaçların, köylerin arasından geçerek gitseydim. Bir günde o kadar çok yer görmeyi hedefliyoruz ki otomobil yolculuğu kaçınılmaz oldu.
Geçtiğimiz yol üzerinde küçük küçük kasabalar ile köyler var. Hatta bunlardan birinde kısa bir mola verdik. Rehberimiz bize evleri gösterip, sizce bu insanlar nereden gelip buralara yerleşmiş olabilirler diye sordu… Ahşap, iki katlı, cumbalı ya da balkonlu, ağaç oymalı evler o kadar tanıdık geldi ki… Osmanlı bu bölgeleri yönetmeye başlayınca Orta Anadolu’dan bir kaç köy halkı buralara getirilip yerleştirilmiş, Türkler de bildiği evleri yapmış haliyle… Şimdilerde köylerde Türk yok denecek kadar az kalmış ama evler hala ayakta…Yol boyunca dilediğimiz birkaç noktada durduk, fotoğraf çektik, sonbaharın renklerini izledik. Dağların havaları bir başka güzel, hafif serin ama güneş olunca ısınıyor insan. Sinaia; ağacı bol, şirin bir kasaba. Krallara, prenslere kış mevsiminde ev sahipliği yapmış. Şimdilerde ise her yıl kayak ve kış sporları ile ilgilenen yaklaşık 1,500,000 kişiyi ağırlıyor. Kış sporlarında o kadar iddialı ki 2022 yılı kıl olimpiyatları için aday dahi olmuş.
Kasabanın en önemli yapılarından olan Sinaia Manastırı 17. yy da inşaa edilmiş ve renkli duvar resimleri çok iyi korunmuş. Huzur verici bir bahçe içinde manastır ile birlikte ibadete açık eski bir kilise ve bir kaç yapı daha bulunuyor. Manastır ve kompleks UNESCO koruma listesinde. Manastıra giriş çok düşük de olsa ücretli.
Peles Kalesi büyüleyici güzellikte
Sinaia Manastırı’nın hemen arkasındaki Peles Kalesine giderken, yüksek ağaçların sıralandığı orman yolunda yürümek gerçekten çok keyifli. Yol boyunca sokak müzisyenleri, çiçekçiler, hediyelik eşya satılan ahşap kulübeler, mısırcı ( kesinlikle bir mısır alın ve tadına bakın ), çikolatacı ( elde yapılmış bölgesel bir lezzet), çerezci… Piatra deresinden geçip karşıya baktığınızda ise heybetli, güzel , asil bir yapı yükseliyor…. Peles Kalesi…
Romanya Kralı I.Carol, nihai halini görmeye ömrü yetmese de dağ manzarasına aşık olduğu Bucegi Dağlarının eteklerine 1875 yılında Peles Kalesini yaptırmış. İç dekorasyonu yaptırmak da kraliçeye kalmış. Kendi elektriğini kendi üreten dönemin teknolojik kalelerinden.
İç duvarları, freskler, işlemeler, ağaç oymaları çok ince düşünülmüş. Bahçede Kraliçenin oturan, kralın ise ayakta duran heykelleri de bulunuyor. Bir çok devlet adamına Romanya ziyaretinde evsahipliği yapmış olan kale, günümüzde ise müze olarak ziyarete açık.
Peles Kalesi’nin bulunduğu alanda başka yapılar da var. Ahşap ağırlıklı köşkler sonbaharın sarı yaprakları ile harika görünüyorlar.
Cafe, konaklama için butik otel, hediyelik eşya satılan bir kaç küçük dükkan yine bu alanda..
Prejmer Fortified Kilisesi Unesco Korumasında
Transilvanya’nın şirin kenti Braşov


Bran Castle ( Drakula ‘nın Kalesi )
Sabah 08:00’de başladığımız yolculuğumuzun en önemli ve heyecanlı bölümü, kaldı ki bizi buralara kadar getiren Drakul’nın Kalesi yani Bran Castle’e akşam üzeri zor varabildik. Braşov’a uzaklığı yaklaşık 25-30 km olan Bran şehrinde, kaleye giriş kuyruğu ise oldukça uzun ama rehberli ziyaret etmenin avantajı ile hiç beklemeden geçiyoruz. Hava da nasıl kasvetli, gri ve soğuk… Bran Castle ‘in tepesinden kara kara kuşlar gelip saldıracak gibi 🙂 Kalenin dibine yapılmış bir çadırda akşam hallowen parti var, korku partisi, içine girmek serbest olmasa da meraktan girip bakıyorum, şimdilik pek ürkütücü gelmedi ama gece karanlıkta amyansın değişeceğinden eminim.
14. yy da taştan yapılan kaleye çıkan patika yolu yavaş yavaş yorulmadan adımlıyorum, aklımın bir köşesinden Drakula efsanesi, diğer köşesinden Vlad’in yaptığı işkenceler geçiyor, diğer yandan ise içeride neler göreceğimin merakı içindeyim. Daracık, dik ve karanlık merdivenlerden kaleye giren ziyaretçiler kendilerini insan yığınına bırakıyor. Sanırım kalenin tek aksiyonu girişi 🙂
Eski eşyalar, şövalye kıyafetleri, kaledeki yaşam, işkence odaları… Aslında beklediğimi bulamadım diyebilirim. İnsan kendini buraya gelirken korkmaya şartlandırıyor, elbette müzeyi gezmek hem tarihi hem keyifli ama işin içine bir kaç aksiyon katılması gerekirdi diye de düşünmeden edemiyorum.
Bu kalenin savunmasında az işkenceler yapılmamış az canlar gitmemiş… İnsanları kazığa canlı canlı oturtan acımasız Vlad namı diğer Kazıklı Voyvoda, henüz çocuk iken babası savaşı kaybedince Osmanlıya getiriliyor ve Fatih Sultah Mehmet ile beraber büyüyor. Sonrasında ise Osmanlı yönetimindeki Transilvanya’yı yönetmesi için görevlendiriliyor, bir müddet sonra Fatih’in kulağına Vlad’in halka yaptığı işkence ve zulum haberleri ulaşıyor, başlangıçta inanmasa da Fatih önce durumu sorgulayan mektuplar yazıp gönderiyor “kardeşim” dediği Vlad’e, sonrasında ise gelip müdahale etmek zorunda kalıyor, aylarca kalesinden çıkmadan savunma yapan Vlad, kalenin dehlizlerinden bir şekilde kaçıyor ve canını kurtarıyor, sonrasında ise Macaristan topraklarında yakalanıp öldürülüyor. Hatta başının kesilerek Osmanlı’ya gönderildiği rivayeti de var.
Yazar Bram Stoker, Vlad ‘den esinlenerek 1897 yılında Drakula romanını yazmış.Yarattığı karakter Vlad’in profilinin aynısı. Romandan sonra Bran Kalesi’nin popülerliği artmış haliyle. Kale geçmişte Romanya Kraliyet ailesine ait iken komünist rejimde devletleştirilmiş ancak yakın zamanda çıkan bir kanunla yeniden Roman Kraliyet ailesine intikal ettirilmiş. Her ne kadar şimdilerde müze olarak ziyaret edilse de sahipleri tarafından satılığa çıkartıldığı söylentisi dolaşıyor internette.
Kalenin ziyaret günleri ve saatleri mevsime göre değişiyor. Ziyaret etmek isteyenlerin ya da meraklılarının resmi web sitesini incelemenizde fayda var: Bran Castle tıklayınız.
Gezi ile ilgili dip notlar;
- Yaz aylarında gün uzun iken bir günde oldukça rahat yapılacak olan bir rotayı, cadılar bayramında yani ekim ayı sonunda bir güne yetiştirmek biraz yorucu olsa da gördüklerim beni fazlası ile tatmin etti.
- Bu yazıda okuduklarınızdan daha fazlasını bir güne sığdırdık. Bükreş Old Town’daki turizm ofisinden alacağınız bir günlük turun bedeli 80 Euro, bu bedelin içinde iki müze ücreti dahil. İsteyenler ile tur rehberimin iletişim bilgisini paylaşabilirim.
- Vaktiniz varsa, Bükreş’ten tren ile Braşov ve Bran ‘e gelebilirsiniz, Braşov’da bir gece konaklamalı bir geziyi öneriyorum.
- Romanya, genç bir nüfusa sahip, eğlenmesini bilen samimi insanlar.
- Türkleri seviyorlar, Türkçe dahi konuşuyorlar.
- Türkiye’den Bükreş’e düzenli otobüs seferleri yapılıyor.
- Sonbaharda dağlar ve köyler harika, ama eminim ki baharda da çok güzeldir buralar.
Peles Kalesi’inden inerken kulağıma hoş gelen ezgileri videoya aldım, umarım siz de beğenirsiniz…
6 yorum
Merhaba, detaylı yazılarınız için teşekkür ederim. Tur rehberinizin iletişim bilgileri ve ismi hala mevcutsa rica edebilir miyim?
Merhaba Ayşe hn, Rehberimin adı Eugen, Telefon +40 740 300 003, Oya ;dan aldım telinizi derseniz tanıyacaktır… Whatsapp üzerinden de iletişim kurabilirsiniz, son derece sabırlı ve iyi niyetli, güvenilir biridir… Sevgiler
Bu hafta sonu nihayet görebileceğim. hazırlıklarımda birinci adımım senin yazılarını okumak oluyor. teşekkürler., sevgiler.
Romanya seyahatinden bir kaç bilgiyi paylaşırsan sevinirim Ayten, her deneyim bir öğretidir, bakalım sen neler yaşadın? 🙂
Detaylı yazı için teşekkürler, nihayet önümüzdeki günlerde transilvanya ya gidiyoruz ,yazınızdan çok faydalandık rotamızın ana hatlarını sizin verdiğiniz bilgiler göre oluşturduk …sevgiler
Dilerim güzel anılarla dönersin Nurten, sen de döndüğünde ek bilgiler paylaşırsan sevinirim, bilgi paylaştıkça çoğalır 🙂 sevgiler…