Kutna Hora’nın Kemikli Kilisesi…

0

Kutna Hora, Prag’ın 70 km doğusunda bir kasaba. Prag turlarında ekstra tur olarak hep görürdüm ancak bir gün bu kasabayı göreceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Prag’dan trenle sonbaharı izleyerek 1 saatlik keyifli bir yolculukla Kutna Hora’ya vardık.

Trenden iner inmez keskin bir tütün kokusu bizi etkisi altına aldı, yol boyunca ilerlerken meşhur bir sigara fabrikasını gördük ve tütün kokusunun sebebini anlamış olduk. Oysaki Kutna Hora tarih boyunca gümüş maden cevheriyle ün salmış ve barok mimarinin öncü şehirlerinden imiş.

kemikli kilise

Kutna Hora’nın girişindeki Our Lady and Saint John the Baptist Kilisenin ziyaret ettik, ışığı bol ve aydınlıktı, 1300lü yıllarda Gothic mimarisi ile inşa edilmiş bu kilise Unesco Dünya Mirasları Listesinde. Bu kiliseden yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşle Kemikli Kiliseye geldik. Bahçesindeki mezarlık etkileyici, her mezar çiçek bahçesi gibiydi. Fotoğraflar ve mumlarla mezarlık adeta vintage müzeyi andırıyordu.

Kemili Kiliseye bilet ile giriliyor, kilisenin girişinden itibaren her yer iskelet parçacıkları, iç dekorasyonda komple kemik kullanılmış. Tavandan sarkan avizeler, duvardaki panolar, Türkün gözünü oyan karganın da olduğu arma, kafatası piramitleri vs… Hem ürkütücü hem etkileyici… Ortalama 40.000 insanın kemiklerinden oluşan Kilisenin tarihçesi 1200lere uzansa da bugünkü son halini 1700 lerde almış.
kutnahora-prag
Kemikli Kilisenin Efsanevi Hikayesi

Kutna Hora’nın gizemli ve fantastik öyküsü, 1276 yılında Anton isimli bir keşişin bölgede gümüş madeni yatakları bulmasıyla başlıyor… Bölgenin bulunan gümüşler ile zenginleşmesi sonucu Kutna Hora Kasabası kuruluyor. Zenginleşen kasabada zaman içinde Meryem Ana Katedrali, İtalyan Sarayı gibi anıtsal yapılar yapılıyor. Hristiyanlığın gizemli tarikatı Cizvitler bölgede faaliyet gösteriyorlar, okullar açıyorlar.

Bu arada Kutna Hora’da bir Sisteryan (En eski Hristiyan tarikatı) manastırı yapılmış, hemen yanına da bir mezarlık ve orta boy gotik mimariyle bir kilise.

Efsaneye göre Manastırın Baş rahibi, Çek Kralı II. Otokar tarafından 1278 yılında Filistin’e kutsal topraklara elçi olarak gönderiliyor. Baş rahip Kudüs’ü terk ederken aldığı bir avuç toprağı manastırın mezarlığına serpiyor ve böylece o mezarlığın Kutsal Topraklar’ın bir parçası olduğu düşünülmeye başlıyor. Tüm Orta Avrupa’dan insanlar bu mezarlığa gömülmek istiyorlar. 14. yy.’da bölgede büyük bir veba salgını çıkıp çok insan ölünce sadece 1318 yılında 30 bin kişi bu mezarlığa gömülüyor. Daha sonra iç savaşlar, din çatışmaları derken mezarlık büyüyor ve yetmez oluyor.

16. yy.’da ise mezarlık daraltılmak isteniyor; ama bu mezarlığa gömülmek isteyenlerin sayısı o kadar fazla ki. Bunun üzerine eski mezarlıklar açılıp çıkarılan kemikler önce kilisenin bahçesine, daha sonra da yarı kör bir Sisteryan keşişi tarafından kilisenin içine yığılıyor. Keşiş kemikleri piramit biçimde yığmak suretiyle, yaşam sırasında ölümü hatırlatarak insanlara ders vermeye çalışıyor.

Bu arada en gösterişli yere yine kemiklerden Swarzenberg Ailesi’nin büyük bir arması işleniyor. Armanın en önemli elemanı ise, “Bir Türk’ün gözünü oyan karga” betimlemesi. Bu betimleme 1591 yılında yapılan Raab Savaşı’nda Swarzenberg Ailesi’nin Türkleri yenmelerini sembolize ediyormuş.

kutnahora-prag-unesco

Kasabada başka gezecek katedral ve kiliseler de var ancak tren dönüş biletimizin saati yaklaştığından tren istasyonuna geri döndük.

İstasyona gelen hızlı trene herkes yönelince biz de bindik, arkadaşım kompartmana geçip uyumaya başladı ben ise gelirken gördüğüm ve aklıma yazdığım bir kaç noktayı fotoğraflamak için koridorda camın kenarındayım. Yaklaşık 10 dk gittiğimiz halde aklımdaki yerleri hala görememiş olmak beni tam şaşırtmıştı ki bayan kondöktör bilet kontrolüne geldi, biletlerimizi gösterdim ancak bir sorun olduğu kesin, görevli kendi dilinde bişeyler anlatıyor, ingilizce de konuşmuyor, ben panikle arkaşıma koştum, uyandırmaya çalıştıkça o gözleri kapalı ” biletimiz gidiş – dönüş” diyerek uyamaya devam ediyordu, yanlış tren diye seslendiğimde ise zıpladı 🙂
kutnahora

İlk istasyonda indik, bizimle inen Amerikalı bir çift daha oldu. İstasyon boş, hatta kasaba boş diyebilirim. Kadın gişe görevlisi asık suratlı ve bize hiç de yardımcı olmaya meyilli görünmüyordu. Israrlı sorularımıza karşılık bir sonraki trenin neredeyse 4 saat sonra olduğu öğrendik. Akşam erken Pragda olmak istiyoruz hem şehrin kalan kısmını görmek hem de gece yapılacak Ortaçağ gecesine yetişmek için Prag’a erken dönmemiz şart. İstasyondan dışarı çıkıp çevreye bakındık, otobüs ya da taksi ne bulabiliriz diye ama kasaba ölü gibi resmen, tatil günü olması da başka etken. Gişe görevlisini taksi araması konusunda zorladık ve başarılı olduk, bir kaç defa aramak zorunda kalması kadını bize karşı oldukça sinirlendirdi 🙂 Nİhayet pazarlıkla 80 euroya anlaştık ve 68 kuşağını andiran uzun beyaz saçlı, deri montlu bir taksici geldi ve bizi oldukça hızlı bir şekilde 1 saatte Prag’a atıverdi.Kişi başı 15 euroya ucuza halletmeyi plandığımız turumuz bize 55 euroya gelmişti:)

 

Öneri:

* Kutna Hora’nın şehir merkezinde bulunan St.Barbara Katedrali ve Virgin Mary Kilisesi Unesco’nun Dünya Mirasları listesinde olup, görebilirsiniz.

Share.

Yorum Yap

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.