Atatürk’ün sevdiği türküler arasında yer alan “Vardar Ovası” türküsünü çoğumuz biliriz, hani ” Maya Dağdan kalkan kazlarrr ” diye başlar… İşte bu türkünün geçtiği yöre Balkanların Makedonya Bölgesi. Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin kökeninin Makedonya’nın köylerinden Selanik’e gelmiş ve orada doğmuş olması, yine Atatürk’ün Makedonya’nın şimdilerde ikinci büyük şehri olan Manastır’da askeri lisede üç yıl okumuş olması Makedonya ve Atatürk arasında karşılıklı duygusal bir bağ kurulmasına en büyük etmen.
Baharın ilk günlerinde haftasonumu Makedonya’ya ayırdım. Uçak biletimi 7-8 ay öncesinden aldığım için ücreti inanılmaz ekonomik. Haritaya bakınca çok da büyük görünmeyen ülkeyi hakkını vererek gezmek için bana göre 4 gün ayırmak gerekiyor, bunu anladım, yine de tadı damağımda kalan keyifli bir gezi oldu, yeni adı “Kuzey Makedonya” olan bu güzel ülkeyi biraz da olsa tanıma fırsatı buldum.
Osmanlı’dan Kuzey Makedonya’ya yolculuk…
Makedonya; Yunanistan’ın kuzeyini de içine alan Balkanlarda bir bölge, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1371-1913 yılları arasında yani 542 yıl boyunca hüküm sürdüğü topraklar Osmanlı’dan sonra toprak bütünlüğünü koruyamamış ve sürekli işgal edilen bir bölge olmuş, 2.Dünya Savaşında ise Makedonya toprakları Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya’nın arasında paylaşılmış, 1990ların başında Yugoslavya’nın dağılmasıyla Makedonya da bağımsızlığını ilan etmiş. Yunanistan ile sınır komşusu olan Makedonya’nın adı 2019’a kadar Yunanistan tarafından sorun teşkil etmiş olsa da nihayetinde “Kuzey Makedonya” şeklinde yapılan değişiklik ile iki ülke arasındaki isim krizi de son bulmuş.
Nüfusu 2 milyon civarında olan Kuzey Makedonya’da başkenti Üsküp, resmi dilleri ise “Makedonca ve Arnavutça” ama Türkçe de halk arasında konuşulan bir dil, Türk kökenli Makedon halkı kendi dilinde eğitim imkanına sahip olduğundan okulda Türkçe eğitim de alıyorlar ( rehberimiz gayet düzgün Türkçe konuşuyordu, Türkçe eğitim almış )
Kuzey Makedonya’da Atatürk’e olan sevgi ve saygı hala devam ediyor, O’nun toprakları ile bağlantısından gurur duyuyorlar. Dolayısı ile Türkleri ve Türkiye’yi de seviyorlar, kendi meclislerinden bahsederken “Büyük Millet Meclisi” bile diyorlar:) Zaten biz de gezerken yabancı bir ülkede ya da Avrupa’da geziyormuş gibi değil de sanki Amasya’ya ya da Safranbolu’ya geziyormuşuz gibi hissettik kendimizi. Gezerken dil sorununun hiç olmaması da ayrı bir güzel.
İki güne neler sığdırdık neler, buyrun detaylara…
Başkent Üsküp’e Vodno Dağından bakış
Sabahın erken vakti vardık Üsküp’e, altı kişiyiz, yollarda vakit harcamamak için seyahatimiz boyunca şöförlü araç kiraladık, havalimanından ilk önce otelimize gidip eşyalarımızı bıraktık, sonra da eski kente geçtik. İstikamet Çınaraltı… Bu küçük meydanda şadırvanın etrafındaki tarihi küçük dükkanlarda çay, kahve, köfte, kurufasulye, börek vb. türden dükkanlara evsahipliği yapan esnaf sıralanmış. Balkanlarda börek meşhurdur, sabah çayı ile börek yiyelim dedik, Boşnak böreği gibi bir börek türü beklerken poğaça arasında sade börek geldi masaya, Makedonya’da böyleymiş… Çok özel bir tat olduğu söyleyemem ama denenebilir.
Sonrasında eski taş döşeli sokakları, çarşıyı adım adım gezdik hiç yabancılık hissetmeden, bir yandan kilise çanı bir yandan ezan sesi… Antikacıda eski eşyaları karıştırdık, Yugoslavya zamanından kalma 30-40 yıllık objeler de var, daha eskileri de… Bir pasaport dikkatimi çekti, sayfaları yepyeni daha dün alınmışcasına, üzerinde bir tane bile mühür yok, dükkan sahibi ilgilendiğimi görünce ” isteseydi Yunanistan hariç her ülkeye gidebilirdi ama gitmemiş”… Demek ki Makedonya’nın Yunanistan ile sıkıntısı eskiden de varmış…
Çarşıda kuyumcu ve telkâri dükkanları dikkat çekici sayıda, kelebek motif, bu yılın modası olabilir mi:) İplerden sarkan yemeniler de Gaziantep’tekilere benziyor, çarşı tipik bir Osmanlı çarşısı nihayetinde… 542 yıl dile kolay, bu topraklar Osmanlı tarafından yönetilmiş.
Kısa çarşı turundan sonra Vodno Dağı’na çıkıp Üsküp’ü izliyoruz, Atatürk de kimbilir kaç kere çıktı Vodno’ya… Bu noktadan daha yukarıya teleferikle çıkılabiliyor ama bize izlediğimiz manzara yetiyor, yukarıda teleferiğin çıktığı yerde Üsküp’ün her yerinden görünen bir hac yapılmış, gündüz çıplak gözle çok özel görünmese de gece karanlıkta daha belirgin…
Üsküp, Vardar Nehrinin iki yanında gelişen bir şehir. Genç ülkenin genç başkenti, ne yapsak da bu kente turistleri çeksek diye bayağı kafa yormuşlar ve ” Üsküp 2014″ projesi kapsamında şehri tam bir açıkhava heykel müzesi haline getirmişler. Zaten o kadar çok heykel yapılmış ki ” ülke nüfusunun %70’i Makedon, %20’si Arnavut, %10’u heykel” diye espri bile çıkmış ortaya:) Şakası bir tarafa proje kapsamında güzel heykeller de çıkmış ortaya ama projenin maliyeti ülkenin ekonomisi ile orantılı olmadığından halk tarafından tepki de çekmiş. Taş Köprü ‘nün iki yakasındaki kent meydanlarında ve meydanlara açılan caddelerde bu heykelleri görmek mümkün.
Üsküp 2014 projesi kapsamında yapılan Büyük İskender heykeli ise İskender’i kendi ataları olarak Yunanlılar tarafından tepki ile karşılanıyor, diğer yandan Arnavutlar ve Türkler ise kendi soylarından da önemli kişilerin heykellerinin yapılmasını talep ediyorlar. Sözün özü Üsküp ve heykelleri bir süre daha kendi gündemlerini meşgul edecek gibi görünüyor. Diğer yandan şehirdeki kiliseler de mimari açıdan dikkat çekiyor. Bunlardan 1972 yılında yapılan Aziz Ohrid Kliment kilisesi sadece kemer ve kubbelerden oluşuyor.
Heykeller, çınaraltı, eski çarşı, Arkeoloji müzesi dışında Rahibe Terasa’nın evi de ziyaret edilebilecekler listesinde yer alan diğer noktalar. Rahibe Terasa, Osmanlı’nın Üsküp’ünde dünyaya gelmiş 1910 senesinde. Gerçek adı Gonca Boyacı olan Rahibe Terasa Arnavut ve Katolik , 1979 yılında Nobel Barış Ödülüne layık görülmüş. Üsküp’deki evinin giriş katı anı evi & müze, üst katı ise kilise, akşam saatlerine denk geldiğinden müze kısmı kapalı, içini gezemiyoruz
Günümüzü Eski Tren Garı’nda noktalıyoruz. Şimdilerde müze olan garın binası 1963 yılında yaşanan 6.1 şiddetindeki depremde kısmen yıkılmış, üzerindeki saat ise depremden sonra bozulmuş ve deprem saati olan 5.17’de durmuş.
Üsküp merkezine 1-1,5 saat ayırmak kafi hatta içini görmeyin direk Matka Kanyonuna gidin diye yazan blog yazıları dahi okuyabilirsiniz, şahsi düşüncem ise eğer fotoğraf çekmeyi ve yürüyüşü seviyorsanız yukarıda anlattığım noktaları 3 saatte ancak görebilirsiniz çünkü Üsküp bunu hakkediyor. Vaktiniz kaldı ise Londra’daki kırmızı otobüsleri andıran Üsküp otobüslerine binip bir kaç durak gidebilirsiniz. Vardar nehrinin kenarındaki heykelleri gün doğumu ve batımı vakitlerinde fotoğraflama imkanı buldum ki size de tavsiye ederim.
Matka Kanyonu ve Vrelo Mağarası
Üsküp’e yakın görülebilecek yerlerin başında Matka Kanyonu geliyor. 15 km. mesafedeki kanyon önüne yapılan setle baraja dönüştürülmüş. Çevresinde yürüyüş rotalarının olduğu, kano yapılabilen, bot turları ile kanyonun derinliklerine uzanılabilen bir doğa parkuru. Biz de ritüeli bozmadık ve Vrelo Mağara turunu da kapsayan bir bot turu aldık. Tur ücreti 6,50 Euro. Bota ortalama 8-10 kişi biniyor, nehir boyunca sağımız solumuz dik yamaçlar ve ormanlık alan, belli bir mesafeye kadar su kenarlarında minik minik kulübeler, restoranlar da sıralanmış… Kanyonda yaklaşık 1,5 km.lik yolculuk sonrasında mağaraya vardık ve kısa bir tırmanıştan sonra bir kayanın dibinden Vrelo mağarasına giriş yaptık, içerisi renkli ışıklarla aydınlatılmış, çok büyük bir galeri değil ama içeride farklı şekillerde sarkan dikitler, kanyondan sızan suların oluşturduğu minik iki gölet de var, minik dediğime bakmayın yüzey alanı minik ama kendisi 192 metre kadar derinliğe sahip, bu özelliğinden dolayı da “en derin yer altı su mağaralarından” biri. Mağara bir dalgıç tarafından bulunmuş.
Geldiğimiz gibi dönüyoruz, iskeleye… Tavsiyem, buralara gelirseniz kanyona öğlen vakti güneşli iken gelin, ışık ve ısı olayı kanyonda farklı oluyor. Kahvaltı, öğle yemeği imkanı olan restoranlar mevcut ama bize fazla önerilmediği için yemeğimizi Üsküp merkezde almaya karar verdik.
Matka Kanyonu’na Üsküp’ten otobüsle gelmek mümkün, bizim gibi kalabalıksanız taksi daha iyi bir seçenek olacaktır. Üsküp’ten Matka Kanyonuna 20 Euroya gidiş dönüş taksi ayarlayabilir, sandviçlerinizi ve içeceğinizi yanınızda getirerek nehir kenarında piknik yapabilirsiniz.
Ohri Gölü turizm cenneti
Kuzey Makedonya’daki ikinci günümüzün sabahında yaklaşık 2,5-3 saatlik bir yolculuk yapıyoruz Ohri’ye ulaşmak için… Üsküp’ten güneye doğru iniyoruz, sağ tarafımızdaki dağlar Makedonya ile Kosova arasındaki sınırı da oluşturan Şar Dağı yani diğer adı ile Maya Dağı… Vardar Nehri’nin de doğduğu dağlar… Yol çalışmaları olduğundan uzun süren yol, kahve molası verdiğimiz halde sıkıcı geliyor bize, ama uzaktan mavi Ohri’yi görünce toparlanıyoruz, seyahat heyecanı yeniden kaplıyor içimizi. Bu arada Slavca ve diğer dillerde Ohrid, Türkçede ise Ohri olarak telaffuz edildiğini belirteyim…
Ohri, Ohri Gölü kıyısındaki üç şehirden biri, adını da gölden alıyor. Diğer iki şehir ise yine Kuzey Makedonya’ya bağlı Struga ile Arnavutluk’a bağlı Pogradec. Ohri’yi gezmeye en tepeden başlıyoruz, ilk durağımız şehrin kalesi olan Çar Samuel Kalesi, tarihi kent kapısından girip yokuş yukarı yürüyoruz göl manzarası eşliğinde. Kaleye giriş ücrete tabi. Ohri şehrini ve gölünü kuşbakışı izliyoruz. Sonrasında ise eski sokaklardan aşağıya bırakıyoruz kendimizi. Yabancı sözcükleri duymasam kendimi Safranbolu’nun taş sokaklarında yürüyor sanacağım, o kadar benziyor. Sokak lambaları Osmanlı mimarisini yansıtan evlerden yapılmış ki Safranbolu Belediyesi’nin aklına bile gelmemiştir bu:) Göl kenarına inip yüzümü yamaçlara dönünce işte karşımda tipik bir Osmanlı kenti duruyor. Birbirinin manzarasını kesmeyen sevimli evler…
Ohri Gölü ve şehri 1979 yılında Unesco Dünya Kültür Listesine alınmış, Balkanların en eski gölünün kirlenmesine gönüller razı gelmemiş. Gölün suyu berrak ve tatlı, kendini kendini temizlemesi ona ayrı bir özellik katıyor. Ohri Gölü’nün en önemli su kaynakları ise yağan yağmurlar, gölün doğu yakasındaki yeraltı kaynak suları ile yakınında bulunan Prespa Gölü. Diğer yandan Ohri’nin vitrinlerinde, hediyelik eşya tezgahlarında göreceğiniz incilerin bir özelliği var, orijinal inci değiller, göl balığının pullarının hamur haline getirilip inci şekli verilmesiyle oluşturulmuş.
1912 yılında Bulgarların işgali ile Osmanlı egemenliği son bulmuş Ohri’de de.. Bugüne sayısı oldukça fazla yapı kalmış Osmanlı’dan. Diğer taraftan küçücük şehirde zamanında yılın her günü için 365 tane kilise yapıldığını okuduğumda şok olmadım değil. Bunlardan sadece 40’ı bugüne ulaşmış, en fotoğrafik ve en kıymetlisi olan Aziz Yuhanna Kilisesi. Kıyıdaki aşıklar yolunu takip edip, yokuşu ve basamakları tırmanıp muhteşem manzaralı Aziz Yuhanna’ya ulaşınca yorgunluk filan kalmadı. Aslında kale çıkışında sağ koldan aşağı inince de varılıyor bu kiliseye, üstelik daha zahmetsiz…
Ohri, Kiril alfabesinin de vatanı. 9.yy ortalarında Hristiyanlığı Slavlara yaymak için görevlendirilen iki keşiş kardeş Selanik’ten Ohri’ye gelen Aziz Kyrillos ve Aziz Methodios, Yunan ve İbrani alfabesinden yararlanarak Kiril Alfabesi‘ni meydana getirmişler. Balkanlar, Ukrayna ve Rusya’da kullanılan alfabe başlangıçta 43 harf iken günümüzde ülkeden ülkeye değişmekle beraber ortalama 30 harften oluşuyor.
Göl, turizm açısından çok katkı sağlıyor yöreye. Turistler kışın temiz göl havası almaya, yazın ise plaja geliyorlar Ohri’ye, çevresinde yürüyüş yapıp teknelerle gezinti yapıyorlar. Eskiden balıkçılık en önemli gelir kaynağı iken artık turizmle kazanıyorlar. Ohri’de Türkiye’den direk uçuş yok ancak Wizz Air ile Avrupa’daki bazı şehirlerden tarifeli uçuş mevcut. Ohri’nin karşı kıyısı Arnavutluk, yani göldeki üç şehirden biri olan Pogradec. O tarafta yeme – içme Ohri’ye göre %40-50 civarında daha ucuz diyorlar ama Ohri’nin ziyaretçisi yine de bu yakayı tercih ediyor. Sahildeki kafeler, lokantalar tıklım tıklım. Biz de öğle yemeğimizi deniz kenarında alıyor ve güzel Ohri’di keşfe devam ediyoruz.
Gezinin diğer notları;
- Kuzey Makedonya TC vatandaşına vize uygulamıyor.
- Elveda Rumeli dizisini hatırlar mısınız? Uzunca bir süre ekranların en beğenilen dizileri arasında idi. Dizinin çekildiği Rumeli köyleri Makedonya’nın doğusundaki Türk köyleri. Seyahatinize ilave edeceğiniz bir gün daha varsa Bitola ya da Radoviş’e de gidebilirsiniz, şansınız varsa bir de köy düğününe de denk gelebilirsiniz.
- Kuzey Makedonya’nın para birimi Dinar, 1 TL = 9,60 Makedonya Dinarı.
- Şehir merkezinde para bozdurmak daha avantajlı, esnaf Euro da kabul ediyorlar.
- Konaklama için Vardar Nehrine yakın merkezi yerleri tercih edebilirsiniz, biz kampanyadan faydalanıp Ibis Otel’de kaldık, geceliği kişi başı kahvaltı dahil 22,50 Euro.
- Üsküp’te köfte yemek isterseniz en popüler mekanlar Destan, Kosmoz ama siz de bizim gibi popüler bir lokanta yerine Çınaraltı’ndaki köftecileri deneyebilirsiniz, kaşarlı köfte muhteşem…Köfte kadar kurufasulye de popüler, güveçte sunuyorlar.
- Ajvar ( ayvar ); patlıcan ve kırmızı biberden yapılan bir tür sos, Balkanlarda özellikle köfte yanında ya da kahvaltıda tüketiliyor, Türkiye’de de bulmanız mümkün ama yöresel birşeyler almak istiyorsanız bence ajvar sosu alın.
- Rakija, erikten yapılan bir tür içki ve Makedon Rakısı diyorlar ama bizim rakıya benzemiyor, daha çok sek içilen viski benzeri bir içki.
- Yemekten sonra tatlı olarak triliçe ya da baklava alabilirsiniz ki triliçeyi Arnavutlar da sahipleniyor, Makedonyalılar da… Hatta Güney Amerika tatlısı bile deniliyor. Siz tadını çıkartın:)
- Şoförlü ya da şoförsüz araç kiralamak isterseniz Üsküp Rent a Car’dan Emre Bey’e selamımı söyleyin, gereken indirimi yapacaktır. Whatsapp : +389 71 364 328 Web: www.uskuper.com