Masai Mara; maceranın adresi…

0

National Geography belgesellerinde hayranlıkla izlediğim Massai  Mara’nın vahşi ve doğal yaşamını  bir gün fotoğraflamaktan ziyade o yaşama tanık olma durumu beni daha fazla heyecanlandırıyordu. Kenya’ya seyahat programının 2 günü Massai Mara’ya ayrılmıştı, görüp göreceğimiz tüm vahşi hayvanları bu iki gün ile sınırlanmıştı, rehberimiz daha en baştan söyledi leopar ya da çita görebiliriz de göremeyebiliriz de.

Sabahın erken vakti gözümüzden uyku aksa da hiç aksatmıyoruz safarilerimizi, ilaç gibi saatinde çıkıyoruz:)) Fotoğrafçı arkadaşlardan biri pek memnun değil bu duruma, neredeyse hergün “sürekli safari durumlarını bilseydim gelmezdim” diyor ve biz de her defasında “ sen bu programı okumadan mı geldin” diye aynı bayat espriyi yapıyoruz:)) İkna ediyoruz onu sabah safarisine ve eksiksiz çıkıyoruz. Daha parka yeni girmiştik ki bir anons geldi, bulunduğumuz yere oldukça yakın bir koordinatta bir aslan ailesi kahvaltı yapıyormuş, rehberimiz keyifle ve hızla bizi ilgili yere götürdü, gittiğimizde ikinci yada üçüncü araçtık , çevre sakin yani, aslan ailesine yaklaşık 15-20metre mesafedeyiz. Dişi aslan bir bufalo avlamış, yavru aslanlar ve erkek aslan başında karınlarını doyuruyor, ailenin yanında ancak dışında çelimsiz bir erkek aslan daha var ve bu aslan kenarda sıranın kendisine gelmesini bekliyor olmalı, baba aslan varken ava yaklaşıp karnını doyuramıyor. Zaman ilerledikçe safari arabası sayısı artıyor etrafta, erkek aslan kalkıp dişisiyle beraber olay mahalini terkediyordu ki ikinci erkek aslan onun kalktığı yere yanaşmaya başladı, derken baba aslan arkasını dönüp bir bakış attı ve çelimsiz aslan tekrar kalktığı yere geri gidip yattı, baba aslanın uzaklaşmasını bekledi, çok sonra sofraya gidebildiğinde geriye kemirecek birkaç kaburga kalmıştı. Sabah tanık olduğumuz bu sahne o sırada olayı yaşayan biri olarak bana dehşet heyecanlı gelmemişti o an, sanki herkes bunu görebilir, tanık olabilir, sıradan bir olaydı, rehberimiz dönüşte çok sık görülen bir olay olmadığını söyledi bize. Biz ise leopar çita görmek istiyoruz , yani daha hareketli çevik hayvanlar… Büyük kedi… Seyahat öncesi gelen maillerde bir fotoğraf vardı; leopar safari arabasının tepesine çıkmış ve fotoğrafçının objektifinin önünde 1 metre mesafeden bakıyordu, biz de acaba böyle bir şey yaşayabilecek miyiz diye heyecan yapıyoruz…

massaimara-kenya-africa-

Aslanların kahvaltı faslından sonra kampa dönüp kendi kahvaltımızı aldıktan sonra gerçek bir Masai Mara köyüne gidiyoruz, kampa çok yakın bir köy ve de tam belgesellerde izlediğim ve hayal ettiğim gibi, zaten muhtemelen belgesellerde de bu köye geliyorlardır:) Köyün girişinde yine köyün rehberleri ile belli bir ücreti ödeyerek köye giriyoruz. Yerler hayvan pisliği ile döşenmiş, neden diye soruyoruz, vahşi hayvanlardan korunmak için diyorlar, evlerin pencereleri neden bu kadar küçük diyoruz, yerler hayvan pisliği olunca sinek oluyor, sineklerden de sıtma gibi hastalık bulaşıyor korunmak için diyorlar…

Yerli rehberimizin adı Robert ( yerel adı da var ancak Robert olarak kendini tanıtıyor ), yanında iki de oklu kamalı arkadaşı var bizi gezdirirken kendisine eşlik ediyorlar, nedense hiç korkmuyoruz bu silahlı yerlilerden, sanki bir filmin içindeymişiz gibi hissediyorum kendimi. Ev yapan bir yerli kadına denk geliyoruz, fotoğraflarını çekmek istiyoruz, önce pek istemiyor, ışık tepemizden dik dik geliyor, kadın ışığa ters durumda , arkadaşım reflektörü açalım dedi ve birden küçük çantasında reflektörü çıkardı, şakkkk diye kocaman bir reflektör oldu ama yerlilerin hepsinde inanılmaz bir korku , şaşırma, merak.. Tüm duyguları yaşıyorlar aynı anda ve hızla:) Belli ki hayatlarında ilk defa tanık oluyorlar, ne işe yaradığı iki dakika içinde anlaşılınca korku ve panik yerini espriye neşeye bıraktı, silahlı yerlilerden biri bize eşlik ettikleri süre boyunca hiç bırakmadı reflektörü elinden ve gerçekten de oldukça başarılı bir ışık asistanlığı yaptı. Hatta köyün büyükannesi reflektörü parçalamak istedi, ucu çivili bir sopası ile asistanımızı kovaladı, bizi korkutmaya çalıştı.

Köyde elektik ,su telefon,tv vs hiçbirşey yok yine aynı diğer köyde olduğu gibi ancak köyün hemen dışında bir kasabanın caddesi misali bir bölge var ve burada rehberimiz Robert cep telefonunu şarj etmek için yer olduğunu söyledi, bar,cafe, bakkal, bil’umum dükkanlar bu bölgede ( bu cadde bizim Bağdat Caddemiz misali )bir televizyon izleme odaları var ve televizyon aynı bizdeki 30 sene önceki gibi salonun tepesinde bir rafa konulmuş, akü ile çalışıyor, İngiliz futbol ligi çok revaçta burada. Bar sayısının fazlalığı dikkatimi çekti. Köyün hemen dışında ilkokul var, okulu ziyaret ediyoruz, tam da çocukların öğle yemeği saati idi, yemek günlük pişiyor okulda ve tüm öğrenciler bu yemekten yiyor sonra da okula yaklaşık 100 metre mesafedeki çeşmede tabaklarını kendileri yıkıyorlar. Sınıflara girdik fotoğraf çektik, sınıfın için karanlıktı , ışık asistanımız biz söylemeden bunu fark etti ve sınıf kapısının dışından sınıfın içine doğru reflektör ile ışık transferi yaptı, hem işimizi kolaylaştırdı hem de minik öğrencilerin dikkatini çekti bu durum. Öğretmen ile sohbet ettik, sınıfta çok sayıda öğrenci var , farklı yaş ve farklı sınıflar hepsi birarada eğitim görüyorlar, 4 yaşında İngilizce öğrenimi ile başlıyorlar eğitime, sonra din dersi, 6 yaşında ise normal eğitim başlıyor, yerlilerin İngilizce konuşmaları aklıma kendi ülkemi getiriyor bir türlü çözemediğimiz yabancı dil öğrenimi durumumuzu:) Okula küçük çaplı bir eğitim bağışı yapıyoruz ve oradan ayrılıyoruz.

africa-massai-mara

Köye gelirken dere kenarında çamaşır yıkayan kadınları görmüştük ve ben hafızama yazmıştım, Robert ve arkadaşlarından bizi dere kenarına götürmesini istedik, güneşin tepede olmasından ve yürümek istememelerinden dolayı küçük bir itiraz geldi ancak biz de çamaşır yıkayan kadınların fotoğraflarını çekmeye kararlıydık, bunun üzerine yürümeye başladık dereye doğru ve öyle bir yere geldik ki önümüzde bir küçük bir bataklıkvari çamurlu bir alan çıktı, üzerindeki küçük taşlara basarak geçmemiz gerekiyor, sırtımızda kilolarca ekipman çantası, boynumuzda kilolarca makine ve lens, tepede güneş… çamura bulanmamak için dikkatlice çamura saplanmış oynak küçük taşlara basarak yolun ortasına kadar geldik ancak ne daha fazla ileri gidebiliyoruz ne de geri dönebiliyoruz…Bu arada üstleri çıplak, omuzda uzun okları ve bellerinde bıçakları ile çamura girmeden muhafız birliği gibi uzakta bekleyen yerlilerin tebessümle bizi izlemeleri ve yardım etmemeleri gözüme feci battı, spor ayakkabımdan içeri sızan pis suyu hissettiğim anda elimi yerlilere doğru uzatarak öyle sinirli bir uslupla “ come on, help me” diye sesimi yükseltmişim ki üstü çıplak yerlilerden biri ceketini ilikleyerek koşan memur havası ile bana yardıma geldi ve elimi tutarak beni temiz bölgeye doğru çekti ancak ayağımı pis bataklığa sokmaktan kurtaramadım:) Silahlı yerlinin panik hali ile yardıma koşmasını sanırım ömrüm boyunca unutamayacağım:) Biz çamaşır yıkayan kadınlara gitmekten vazgeçmedik tabii ki de. Derenin diğer bölümündeki kadınların yanına gitmek için yola koyulduk, bu arada derede yıkanan bir grup erkek gördük lakin muhafız birliğimiz bizim o tarafa gözucu ile bile olsa bakmamızı engelledi:) Bunca eziyetten sonra çamaşır yıkayan kadınlara varabildik ama bu sefer de çamaşır faslı bitmişti, tekrar köy meydanına döndük ve kendi rehberimizi arayarak bizi artık almasını rica ettik, bu akşamüzeri son safariye çıkacağız, görmediğimiz ve de görmeyi çok istediğimiz leoparı belki bir umut görürüz bugün.

massai-mara-africa

Kamptaki arkadaşlarımızla beraber beş kişi son safarimize çıktık. Rehberimiz bize Afrika beşlisinin hepsini göstermek için dua ediyor, doğal park alanına yeni girmiştik ki telsizden bir koordinat anonsu geldi ve bizim rehber deli gibi hızla ve heyecanla o yöne doğru ilerlemeye başladı, bir süre sonra ağacın dallarında uzanmış uyuyan bir leopar tam karşımızda idi, aynen belgesellerde izlediğimiz gibi… Gözünü arada açıp bize bakıyor, esniyor… Mesafemiz azami 7-8 metre… 3-4 safari arabası var sadece, herkes sessiz, leopar uyandı esnedi gerildi, kendine geldi ve ağaçtan indi aşağıya arabaların arasında gezinmeye başladı, bizim kızlar benim korktuğumu bildikleri için dua etmeye başladılar “ inşallah bizim arabamızın tavanına gelir” diye:) Hiçbir arabaya çıkmadı leopar, aralardan gezinerek su göletine yaklaştı, suyunu içti ve ormanın içine doğru yavaş yavaş yürüyerek gözden kayboldu biz de başka bir koordinata doğru ilerlemeye başladık, bugün çok bereketli geçecek anlaşıldı, yeni bir anons aldık, bir çita ve yavrusu görülmüş bize çok yakın yerdeler üstelik. Kedigillerin bir üyesi çita da ve şuan arabamızın hemen dibinde yavrusu ile oynaşıyor, hemen karşılarında ise ceylan ve yavrusu var, anne çita anne ceylanı kovalayarak uzaklaştırdı, yavru çitaya ise yavru ceylanı avlaması üzerine ders veriyor, iki yavru uzun süre kovalaştılar, bu arada çakal geldi yavru ceylanın kokusunu almış olmalı, anne çita yavru ceylanı boğazından ısırarak çakalların arasından çalıların arasına kaçırdı, tam bu esnada doğal park polis ekipleri geldi ve safari araçları çil yavrusu gibi kaçıştılar, avlanma sırasında hayvanları izlemenin yasak olduğunu öğreniyoruz böylece. Bizler çok üzgünüz yavru ceylan avlandığı için ancak doğanın kuralı bu diye düşünürken çalıların arasından önde yavru ceylan arkasında yavru ve anne çita bize doğru koşmaya başladılar, “ yememiş yememiş” diye çok seviniyoruz, anne çita yavrusuna avlanma derslerine başlıyor ve biz bu avı izlememek için ayrılıyoruz. Kampa dönüş yolundayız, yol üzerindeki zebra, geyik sürülerine artık bakmıyoruz bile “ ohooo aslan leopar çita görmüşüz, zebraya kim bakar” edası ile:) Rehberimiz de çok mutlu, görevini eksiksiz yerine getirdi, rahatladı…

bigcat-africa

Doğada sabahları karın doyurma telaşı yaşanırken, akşam üzeri de kurlaşmalar öpüşmeler koklaşmalar başlıyor. Dişi ve erkek fil muhabbetteler, arabamızı durdurduk izliyoruz kenardan , ben tele-lensimi takmışım oturduğum yerde camı açarak çekim yapıyorum, bir ara tele-lensin görüntüsünün kapandığını farkettim, başımı kaldırdığımda fil hızlı adımlarla bize doğru hatta bana doğru geliyordu, korku ile rehbere İngilizce “ run run run” diye bağırıyorum ama sesim çıktıkça da fil daha çok sinirleniyor, ben camı kapadım panikle ve burun buruna gelmiştim ki kendimi bilinçsizce ön koltuğa atmaya çalışırken arabada sadece benim panik yaptığım, hatta diğerlerinin kahkaha krizine girdiklerini farkettim, son saniyede rehber gaza bastı ve tozu dumana katarak filden uzaklaştık, rehber de bana oyun yapmış son saniyeye kadar bekleyerek. “Yeter artık kampa dönelim” moduna girmiştik ki bu sefer ahenkle dans eden zürafa çifti gördük, yaklaşık 15-20 dakika sabırla izledik danslarını, kuğu gibi süzülüyorlardı, zürafaların önsevişmelerinin 24 saat sürdüğünü o an öğrenmiş oldum, bu izlediğimiz dans da önsevişmeleri imiş:) Hava kararmak üzere, çok acil doğal park alanını terketmek zorundayız, yoksa ceza yiyebiliriz. Göreceğimizi fazlası ile görmenin verdiği inanılmaz bir huzur kapladı içimi, açıkçası bu seyahate çıkmadan önce de neredeyse tamamı safari aracının içinde geçen bir seyahat olduğunu bilseydim belki ben de katılmazdım ama yaşadıklarımız gördüklerimiz , o anlarımız… Hepsi de herşeye değerdi..

liomn-massai-mara

Share.

Yorum Yap

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.