Türkiye’nin Napa Vadisi; Güney

0

Şarap, Anadolu’nun ve insanlık tarihinin en eski içeceklerinden olup üzüm ve meyvelerin fermante edilmesinden yapılır. Asya’da ise meyve şarabı haricinde pirinçten de şarap yapılır. Denizli’den Elazığ’a, Gelibolu’dan Diyarbakır’a kadar çok sayıda bağda  birbirinden kaliteli üzümler yetiştirilir şarap için.  Dikimi, bakımı  ve hasadı ile hassas olan üzümden en lezzetli şarapların üretilmesi için çok emek harcanıyor. Geçtiğimiz yıllarda Elazığ ve Şarköy’deki bağlarda bağbozumuna katılmış ve oldukça keyifli zaman geçirmiştim. Pamukkale Şarapçılığın Denizli’nin Güney ilçesindeki 2016 hasadına daveti beni yeniden heyecanlandırdı.

Türkiye’nin Napa Vadisi; GüneyPamukkale-Sarap-Denizli

Güney; Denizli’nin kuzeyinde, nüfusu 10.000 civarında küçük bir ilçe. Yaklaşık 850 metre rakımdaki ilçenin güney tarafından akan Büyük Menderes ırmağının üzerinde Adıgüzel Barajı ile Cindere Barajı kurulmuş, neredeyse doğusu ve güneyi sularla çevrili. Cindere Barajından Güney’e doğru dik yamaçtan kıvrıla kıvrıla çıkarken baraj manzarası muhteşem. İlçe merkezine gelindiğinde ise yamaçlar bitecek sanıyor insan ama sokaklar hala dik. “Güney’e gelirken üzerinize uzun kollu bir şeyler alın” denildiğinde şaşırmıştım, ağustos ayında soğuktan donacağımı hayal dahi edememiştim. Bize göre yamacı, rakımı, havası açısından zor gibi görünen bu coğrafya bağcılık için çok uygunmuş meğer.Bagbozumu-Pamukkale

Güney ile komşusu Çal ilçesinde M.Ö. II ve III. yüzyıllarda dahi şarap yapılıyormuş. Menderes nehri üzerinden sallar ile Roma’ya kadar götürülen şarapların taşındığı küpler ve saklandığı mahzenler arkeolojik çalışmalarda gün yüzüne çıkartılmış. 1950’lerde Güney’deki şarap atölyesi sayısı 5-6, aynı dönemde yöreye Bulgaristan’dan göç edip gelen şarap ustaların katkısı çok büyük olmuş Güney şarapçılığına. 1962 yılında ise Fevzi Tokat ve dört kardeşi tarafından kurulan Pamukkale Şarapçılık yörenin kaderini değiştirmiş adeta ve Türkiye’nin en büyük şarap üreticilerinden olmuşlar. 50 sene önce 100,000 litre kapasite ile başlayan şaraphanede şimdi 5.000.000 litre şarap üretiliyor. Üç kuşaktır şarap üretimi yapan işletme, yöredeki bağcılığın gelişmesi için 25 yıl önce çiftçilere teşvik amaçla omca ( bağ fidesi) dağıtmış, eğitim vermiş, destek olmuş. Bugün ise hem kendi bağlarındaki üzümlere hem de anlaşmalı çiftçilerinin üzümlerine gözbebeği gibi bakıyor ve lezzetli şaraplar üretiyorlar.Pamukkale-Saraplari-Denizli

Güney ilçesinde 25 tane bağ mevcut. Bu bağlarda üzümün kraliçesi Shirazdan Anadolu’nun güçlü üzümü Boğazkeresine, Ankara’nın Kalecik Karasından Fransız Cabernet Sauvignona 7-8 çeşit üzüm yetiştiriliyor. Pamukkale Şarapçılığın fabrikası ise Güney ilçesinin merkezinde yani bağlara ortalama 10-15 dk mesafede. Şato stili üretim (üzümlerin toplandığı yerde işlenmesi) şarabın tadına da yansıyor. Üzümlerin şaraba yolculuğu sabahın erken vakti toplanmasıyla başlıyor ve kısa zaman içinde fabrikada işleme alınıyor. Her aşamasında özen gösterilen imalatın sonucunda beyaz, kırmızı, rose şaraplar şişelenip eskitilmeye bırakılıyor.Pamukkale-Saraplari

Şarabı üretirken ne kadar itina gösteriliyorsa, eskitmek ve muhafaza etmek için de o kadar itina gösteriliyor. Mahzene indiğimizde bunu yakından görüyorum. İçerisinin serinliği şaraplara lezzet katıyor. Şarap tadımı yaparken keyifli bir sohbet de yapıyoruz Pamukkale Şarapçılığın yönetim ekibinden Yasin Tokat ve Selda Tokat ile… Ailenin ve Güney’in hikayesini anlatırken gözlerinin içindeki sevgi ve heyecan o kadar belirgin ki, yaptıkları şarabın tadına da bunu yansıttıkları kesin. Fiyat / Kalite dengesini şarap severlerin lehine dengede tutarak ekonomik ama lezzetli şarapları üretmek Pamukkale Şarapçılığın felsefesi olmuş.Sarap-NasiI-Icilir

Genellikle peynirle tüketiriz şarabı ya da kırmızı etle. Geniş şarap kadehi ile kırmızı şarap, ince uzun kadehle şampanya içeriz. Şarabın saklandığı yerin sıcaklığı ne kadar önemli ise,  servis edilirken ki sıcaklığı da o kadar önemli. Beyaz şarabın 8-10 derecede, kırmızı şarabı ise 16-20 derecede servis edilmesi önerilir. Özetle; şarap, üzümün toplandığı andan içildiği ana kadar bir ritüeldir aslında…

Ben de kırmızı şarabın buruk tadını, beyaz şarabın ise serinliğini severim, yanında bir de eş dost sohbeti ya da şiir varsa o şarabın tadına doyum olmaz.

Bağbozumu keyifli bir ritüeldirBagbozumu-Pamukkale-Saraplari

Anadolu’nun ve Trakya’nın bir çok yerinde bağcılık büyük bir tutku ile yapılıyor. Hasat ise tam bir ritüel. Bölgesine göre ağustos ayının ortasından ekim ayının sonuna kadar sürer bağbozumları. Peki üzümler ne zaman toplanır? Üzümlerin cinsine ve yapılacak şarabın türüne göre en ideal şeker / asit oranı yakalandığında hasat başlar. Üzüm olgunlaştıkça içerdiği şeker oranı yükselir, asidinde ise azalma olur. Bu nedenle hasat vakti şarabın kalitesi açısından çok önemli.

Bağcılar, kimi zaman imece usulü kimi zaman da yevmiye karşılığında işçilerle toplarlar üzümlerini. İlk hasat davulla zurnayla türküyle götürülüp teslim edilir şaraphanelere. Bir kaç yıl önce alkol tüketimini teşvik ediyor diye yasaklar gelse de reklam ve etkinliklere, şarap severler bağbozumlarına katılmaya devam ediyorlar. Gün doğmadan bağa gelenler, üzümü şaraphaneye keyifle uğurlarlar “bereketli olsun” diyerek.

Güney Şelalesi mola yeriGuney-Selalesi-Denizli

Denizli yolu üzerinden Güneye gelirken Cindere Barajındaki Güney yol ayrımında yer alan şelale çağlayan gibi akmasa da kesinlikle görülmeye değer. Öbek öbek sekilere akan şelaleden akan sular baraja kadar ulaşır. Tam da bu noktada küçük bir mekan var, çay kahve ve yemek için… Dileyenler ayaklarını serin suya sokarak oturabilir şelale kenarında. Yaz aylarında Menderes nehri ve baraja nazır taze demlenmiş bir çay içmek için keyifli bir molanın adresidir şelale. Çay yetmez diyorsanız taş fırında alabalık da var, közde pişirilmiş biber patlıcan da… Hatta yeni pişmiş köy ekmeği de… Ortamın amyansından mıdır bilemiyorum  ama yediğimiz lavaş, tereyağ, peynir, köz patlıcan tek kelime ile nefisti.

Pamukkale ve Hierapolis’i görmeden dönmeyinPamukkale-Travertenleri

Pamukkale travertenleri geçtiğimiz bir iki yıla kadar o eski fotoğraflarında gördüğümüz kar beyazı halini kaybetmişti, Unesco korumasına dahil edildiğinden beri yapılan çalışmalar ciddi ciddi işe yaramış ve artık yeniden kar beyazı haline dönmüş. Hierapolis antik kente üç kapıdan girilebiliyor, antik şehir içinde düzenli sefer yapan minibüsle yaz sıcağından fazla etkilenmeden belli bir noktaya kadar araçla ulaşmak mümkün. Müze kartınız yoksa Antik kent ve Pamukkale Travertenlerine giriş 80 TL, müze kart ise 60 TL. Yani kart almak daha avantajlı.Pamukkale-Antik-Havuz

Gezmek için ilk önce antik tiyatrodan başlayabilirsiniz. Hala ayakta ve muhteşem bir yapı. Yamaca Yunan stili ile yapılmış olan tiyatronun akustiği çok iyi. İkinci nokta ise yürüyerek antik havuza inebilirsiniz. İçeri girerken herhangi bir ücret alınmaz, havuza girmek istiyorsanız müze kart burada geçmiyor, ücreti 60 TL. 35-36 derece sıcaklıktaki suyun içinde antik kolonlar ve taşların arasında yüzmek harika bir duygu. Kleopatra’nın bu havuzda da yüzdüğüne dair bir rivayet var. Şifalı su, bir çok hastalığa da iyi geliyor. Hiearapolis zamanında da Bergama ve diğer kentlerdeki zengin hastalar buraya tedavi olmak için gelirlermiş.

Kentin nüfusundan daha fazla mezar var Hierapoliste. Nedeni ise başka şehirlerden tedavi olmak için gelen hastalar burada ölünce doğal olarak burada gömülmüşler. Ölüsü bol bir şehir Hiearapolis. Mezarlıkların çeşitleri var, büyük mabet gibi olanlar, küçük kat kat olanlar vb. Statü, zenginlik durumlarına göre mezarlıklar da değişkenlik göstermiş.

Şehrin ana kapısı, tuvaletleri, agorası, surları, caddeleri, tiyatrosu yani büyük çoğunluğu çıkartılmış kazılarla. Gezenleri tatmin edecek kadar güzel bir şehir.

Laodikya gün ışığına çıkıyorLaodikya-Antik-Kent-Denizli

M.Ö.1 yy da, Pamukkale’nin eteklerinde çok da uzak olmayacak mesafede kurulmuş olan Laodikya  tekstilin, ticaretin önemli bir şehri olmuş. Kanalizayon alt yapısı, caddeleri, dükkanları, anıtsal çeşmesi, antik tiyatrosu ile şehir görülebilir durumda. Mozaikleri ise henüz gün ışığına çıkartılmış ve sergiye hazırlanıyor. Denizli’nin bugünkü sembolü olan horozu antik Laodikya’da da taşların işlenmiş olarak görmemiz tesadüf değil bence.Denizli-Horozu-Laodikya

Laodikya, iki antik tiyatrosu ve Anadolu’daki en büyük spor kompleksine sahip olması ile dikkat çekiyor. Ayrıca İncilde adı geçen yedi kiliseden sadece biri ayakta kalmış , o da Laodikya’da bulunuyor. Pamukkale’nin suyu kiremit borularla taşınmış şehre. Bugün bile ziyaretçilerini şaşırtacak derecede sağlam borular…  Denizli tekstilde bugün nasıl ileri ise Laodikya da öyle imiş, siyah yumuşak tüyleri olan koyun türü meşhurmuş bu gölgede, dokumanın kaynağı bu olsa gerek.

Ege Bölgesinin tarihteki büyük depremlerinden biri M.S. 60 yılında Laodikya’yı da vurmuş ve kent bu şekilde yıkılmış. Henüz %20si kazılmış olan Laodikya’da arkeolojik çalışmalar bütçe ve ödenek yetersizliği neden ile maalesef yavaş ilerliyor.

Gezinin diğer notları:

  • Güney’de ve bağlarda konaklama imkanı şimdilik bulunmuyor, o nedenle Denizli Merkez ya da Pamukkale civarındaki otellerde konaklamak mümkün.
  • Bu geziyi gerçekleştirmek için günübirlik araç kiralamak daha doğru olacaktır, vakit nakittir, gezecek çok yer var ama vakit az.
  • Şarap tadımı yapmak ve satın almak istiyorsanız Pamukkale Şarapçılığın Denizli Merkez’deki mağazasına gidebilir, bütçenize ve damak zevkinize uygun şarapları tadarak alabilirsiniz.
  • Denizli,  hem kültürel hem de lezzet yolculuğu yapabileceğiniz zenginlikte bir şehir. Kuzu çevirmeden, pide çeşitlerine kadar geniş bir yeme-içme alternatifi var.
  • Vaktiniz varsa hala bozulmamış Anadolu kasabası Buldan‘ı da gezi programınıza dahil edin. Eski ve renkli sokaklarda yürüyün, Buldan pidesi tadın.

Share.

Yorum Yap

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.